Konsültasyon ve Konsültan Hekimin Yükümlülükleri

Konsültasyon ve Konsültan Hekimin Yükümlülükleri

1. Genel Olarak Konsültasyon Kavramı

Konsültasyon, kelime olarak danışma anlamına gelmektedir. Tıbbi konsültasyon ise, hekimin tedavisini yürüttüğü hastasında başka bir uzmanlık alanına giren bir hastalık daha geliştiğinde ilgili uzmanlık alanındaki hekime danışması olarak tanımlanabilir. TTB tarafından konsültasyon “Hekimin hasta merkezde olmak üzere, farklı bir alanda çalışan hekimlerden bilimsel ve teknik açıdan aldığı yardım ya da danışmanlık, konsültasyon ya da danışım olarak adlandırılmaktadır.” şeklinde tanımlanmaktadır. Konsültasyon genel olarak kısaca hekimin uzmanlık alanını aşan konularda ilgili uzman hekime danışması olarak tanımlanmaktadır.

Konsültasyon müessesesi doktrinde Korkmaz[1] tarafından bilirkişilik müessesesine eşdeğer tutulmuş, yazar tarafından konsültan hekim görüşlerinin bilirkişi raporu niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Bilirkişilikte hâkimin bilirkişi görüşü ile bağlı olmaması gibi müdavi hekim de konsültan hekimin görüşleri ile bağlı değildir. Müdavi hekim bu durumda sorumluluğu kendisine ait olmak üzere konsültan hekimin görüşünü uygulamak zorunda değildir. Ayrıca hakimin kendisine yardımcı olması için uzmanlık gerektiren bir alanda bilirkişi seçmesi gibi müdavi hekim de uzmanlık gerektiren bir alanda kendisine yardımcı olması için konsültan hekim seçmektedir. Yine bilirkişilikte olduğu gibi konsültan hekim de haklı bir gerekçe ile konsültasyon vermekten kaçınabilmektedir.

Konsültasyon ile ilgili hukukumuzda karşımıza çıkan ilk düzenleme Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 9. maddesidir. Anılan hüküm şu şekildedir: “Mevzuat ile belirlenmiş usüllere uyulmak şartı ile hastanın, kendisine sağlık hizmeti verecek olan personeli serbestçe seçme, tedavisi ile ilgilenen tabibi değiştirme ve başka tabiplerin konsültasyonunu istemek hakkı vardır.” Bu hüküm ile konsültasyon istemek hasta haklarından birisi olarak sayılmıştır. Hukukumuzda konsültasyon istemek hasta açısından bir hak, hekim açısından da bir yükümlülük olarak yer almaktadır. Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi’nde konsültasyon kavramı daha detaylı bir şekilde düzenlenmiş olup Nizamname’de kavramın ilk olarak yer aldığı 24. maddede hastanın konsültasyonu talep ettiği durumlarda konsültan hekimin bu talebi kabul etmek zorunluluğu düzenlenmiştir. Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği’nde de aynı zorunluluk düzenlenmiş olup konsültan hekimin, hastanın veya yakınlarının konsültasyon talebini kabul etmemesi halinde başhekimin müdahalesi ile konsültasyon kararı alınabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği’nin 116. maddesinde özel olarak anestezi uzmanlarına konsültasyon yapma ve konsültasyon isteme zorunluluğunu getirilmiştir. Madde’nin konuya ilişkin kısımları olan ilk fıkrası ve e bendi şu şekildedir: “Kendisine bir gün önceden verilecek ameliyat listelerine göre vak'aların niteliklerini ve ameliyat sürelerini gözönüne alarak günlük ameliyathane çalışma listelerini düzenler. Ameliyat olacak hastaların ameliyata hazırlanması için gerekli incelemeler ile konsültasyonların yapılmasını ve bu hastaların premedikasyonunu sağlar… e) Ameliyat sonu hastanın normal hayati fonksiyonlarını kazanıncaya kadar gerekli gördüğü bütün tedbir ve tedavileri uygular. Bu hususta operatörle ve lüzum gördüğü diğer uzmanlarla konsültasyon yapar. Ameliyathane ve sterilizasyon işlerinde ameliyathane sorumlusuna yardımcı olur.” Doktrinde anestezi uzmanının eylemlerinin hasta ile arasında ayrı bir vekalet sözleşmesi kapsamında mı değerlendirilmesi gerektiği yoksa hastanın tedavisini ve operasyonunu üstlenen hekimin alt vekili olarak mı hareket ettiği yönünde tartışmalar sürmektedir. Konsültan hekimin hukuki konumuna ilişkin detaylı açıklamalar konsültan hekimin yükümlülüklerinin inceleneceği üçüncü Başlık altında yapılacaktır.

Hekimin konsültasyon isteme yükümlülüğüne ilişkin COVID-19 sürecindeki konsültasyon zorunluluğundan bahsetmekte de fayda vardır. Sağlık Bakanlığı COVID-19 Rehberi’nde COVID-19 hastalarında belirli durumların varlığı halinde yoğun bakım uzmanı hekimlerden konsültasyon isteme zorunluluğu getirilmiş olup ayrıca konuya ilişkin resmi bir düzenleme olmamakla birlikte hastanelerin kendi bünyelerinde almış oldukları kararlar neticesinde acil serviste ya da diğer polikliniklerde COVID-19 şüphesi olan hastalarda enfeksiyon alanında uzman hekimlerden konsültasyon istenerek COVID-19 tedavi süreci yürütülmektedir. Danıştay’ın domuz gribi salgınına ilişkin vermiş olduğu kararlarda da enfeksiyon hastalıkları uzmanından görüş alınmamasının eksiklik olarak değerlendirmesi sebebiyle kıyasen bizi COVID-19 sürecinde de enfeksiyon hastalıkları uzmanlarından görüş alınarak tedavi yürütülmesinin gerekliliği sonucuna ulaştırmaktadır.[2]

Ayrıca komplike hastaların tedavilerinde alınan konsey toplantıları ve bu toplantılarda alınan kararlar da konsültasyon kapsamında değerlendirilmektedir. Konsey toplantıları sonucunda alınan kararlar da yazılı olarak alınmalı, konseye katılan her bir hekimin adı uzmanlık alanı ile birlikte yazılarak konseye katılan her bir hekim tarafından imzalanmalıdır.

Konsültasyon aynı hastane içerisindeki bir uzman hekimden istenebileceği gibi farklı sağlık kurumlarından da istenilebilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus ülkemizdeki üç basamaklı sağlık kuruluşları arasındaki konsültasyonun ancak en alttan üste doğru yapılabileceği hususudur. Çünkü birinci basamak sağlık kuruluşları arasında sağlık ocakları yer almakta iken üçüncü basamakta ise üniversiteler ile eğitim araştırma hastaneleri yer almaktadır. Üniversitedeki bir hekimin, aile hekiminden konsültasyon istemesi görülebilecek, yaşanabilecek bir olay değildir.[3]

Doktrinde Korkmaz[4] tarafından Amerikan Tabipler Birliği tarafından belirlenen Konsültasyonda 9 Temel Etik İlkeleri çevrilerek ele alınmıştır. Anılan ilkeler şu şekildedir:

1- Öncelikle niçin konsültasyon talebinde bulunulduğu açıkça belirtilmelidir. Bu şüpheli veya zor vakalar için olabileceği gibi tıbbi uygulamaların kalitesini artırmak için de olabilir.

2- Konsültasyon öncelikle hastanın yararı için yapılmalıdır.

3- Sözlü olarak bilgi verilmiş olsa da vaka hakkında kısa bir özet konsültan hekime verilmelidir.

4- Hasta tedavisinden sadece bir hekim sorumlu olmalıdır.

5- Hastanın tedavisiyle ilgili kural olarak müdavi hekim sorumludur.

6- Konsültan hekim, müdavi hekimin bilgisi olmadan, hastanın tedavisini değiştirmemelidir.

7- Konsültasyon geciktirilmeden, zamanında yapılmalıdır.

8- Konsültasyon boyunca tartışmalar müdavi hekimle yapılmalı ve müdavi hekimden izin alınarak hasta ile yapılmalıdır.

9- Konsültasyonda hekimler farklı görüşte ise ikinci bir konsültasyon talep edilmelidir.”

Hukukumuzda da dağınık bir şekilde olmakla birlikte konsültasyona ilişkin benzer düzenlemeler mevcuttur. Konsültasyona ilişkin ilkeler detaylı bir şekilde TTB Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 19. Maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir: “Danışım ve ekip çalışması sürecinin düzenli işleyebilmesi ve bir hekim hakkı olarak yaşama geçirilebilmesi için;

a) Hasta izlemi sırasında, değişik uzmanlık alanlarının görüş ve uygulamalarına gereksinim doğduğunda, tedaviyi yürüten hekim durumu hasta ve/veya yakınlarına bildirmelidir. Konsültasyonu hastanın tedaviyi yürüten hekimi yazılı olarak ister. Yazılı istemde hastanın özellikleri, konsültasyon isteğinin nedenleri açık ve anlaşılır biçimde belirtilir.

b) Konsültasyon sürecinde konsültan hekim de hastanın sürekli hekimi gibi hastadan sorumludur.

c)Konsültan hekim, alanında bilimsel ve teknik bilgiye sahip olmalıdır.

d)Konsültasyon sonucunda, konsültasyonun gerekçesi ve sonuçları, açık ve anlaşılır biçimde bir tutanak ile belgelenir.

e) Konsültasyonun sonuçlarından hastalar da yeterli ölçüde bilgilendirilir.

f) Konsültasyonun sonucunda hastanın tedaviyi yürüten hekimi ile konsültan hekimin görüş ve kanaatleri arasında fark olur ve hasta konsültan hekimin önerilerini kabul ederse, hastanın tedaviyi yürüten hekimi tedaviyi bırakabilir.

g) Konsültasyon istenen hekim davete uymak zorundadır.”

Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi’nin 24. Madde ve devamı hükümlerinde de konsültasyonun şekline ilişkin detaylı düzenlemeler yapılmıştır. İlgili başlıklarda bu düzenlemelere yer verilecektir.

Ayrıca özel olarak da Özel Hastaneler Yönetmeliği’nin Ek 5. Maddesinin 5. Fıkrasının “Sağlık durumu aciliyet arz eden ve/veya başka kuruma sevki tıbben riskli olan hastalar için, tedavisini üstlenen tabibin talebi üzerine tıbbi görüş, destekleyici ve tamamlayıcı hizmet veya yardım alınması için konsültasyon hizmetine ihtiyaç duyulan dalda o ildeki öncelikle özel sağlık kurum/kuruluşlarındaki kadrolu hekimlerden olmak üzere konsültan hekim davet edilebilir.” şeklindeki g bendi ile özel hastanelere acil durumlarda ihtiyaç duyulan alanda uzman hekimi bulunan başka bir özel hastaneden konsültasyon isteme yükümlülüğü getirilmiştir.

2. Konsültasyonun Şekli

Hukukumuzda konsültasyonun yer aldığı çoğu düzenlemede acil durumlar haricinde konsültasyonun yazılı verilmesi ve altında konsültan hekimin imzasının yer alması gerekliliği düzenlenmiştir. Konsültasyona ilişkin en çok ve en detaylı düzenlemeler Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi’nde yapılmıştır. Ancak hem Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi’nde hem Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği’nde, hem de TTB Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nda konsültasyonun yazılı olarak verilmesi gerektiği düzenlenmiştir. İlgili düzenlemeler sırasıyla şu şekildedir:

Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi madde 26:

“Konsültasyonda varılan neticeler, bir konsültasyon zaptı ile tesbit ve bu zabıt müştereken imza olunur.

Konsültasyon neticesi, ayrıca, en yaşlı tabip veya diş tabibi tarafından hastaya bildirilir. Netice bildirilirken, hastanın veya yakınlarının maneviyatını bozacak veya kendilerini tereddüt ve şüpheye düşürecek müphem ve imalı sözler sarfedilmesi caiz değildir.”

Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi madde 27:

“Konsültan tabip veya diş tabibi, yapılan tedaviyi uygun görmediği takdirde, kanaatını konsültasyon zaptına yazmakla iktifa eder. Yapılan tedaviye müdahalede bulunamaz.”

Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği madde 65:

“Yataklı tedavi kurumunda yatan ve tedavi gören hasta veya ailesinden birisi, bir veya birkaç uzmanla konsultasyon yapılmasını istediği takdirde, müdavi tabibin muvafakatı, baştabibin müsaadesiyle ücretleri hasta veya sahipleri tarafından ödenmek şartıyla,istenen uzmanların hastayı görmesine müsaade edilir.

Müdavi tabibin konsultasyona muhalefeti halinde, gereğine baştabib karar verir. Yapılan konsultasyonun neticesi müşahade kağıdına etraflıca yazılarak altı muayene eden tabibler tarafından imza edilir.

Kurumun görevli tabibi, konsultasyon kararı çoğunluk ile de olsa, kendi özel görüş ve fenni kanaatina aykırı tedavi ve ameliyata zorlanamaz. Bu takdirde tedavi ve müdahale hasta veya sahibinin muvafakatı ile konsultasyona katılan uzman tabib tarafından yapılır.”

TTB Hekimlik Meslek Etiği Kuralları madde 19-d:

“Konsültasyon sonucunda, konsültasyonun gerekçesi ve sonuçları, açık ve anlaşılır biçimde bir tutanak ile belgelenir.”

Ayrıca tek bir konsültasyon talebi yazısı ile birden fazla uzmanlık alanındaki birden fazla hekimden konsültasyon istenemeyeceği düzenlenmiştir. Her bir uzmanlık alanındaki hekim için ayrı ayrı yazılı konsültasyon talebi oluşturulmalıdır. Konsültasyon talebi de konsültasyon görüşü de yazılı olarak yapılmalıdır.

3. Konsültan Hekimin Yükümlülükleri

Konsültan hekimin hukuki yükümlülüklerini belirleyebilmek adına öncelikle hukuki konumunu değerlendirmek uygun olacaktır. Doktrinde, her hekimin kendi eylemlerinden sorumlu olacağı yönünde bağımsız sorumluluk prensibinin benimsendiği belirtilmiştir.[5] Bu durumda her hekim kendi eylemlerinden sorumlu olacağına göre konsültan hekimin de müdavi hekimi yanlış yönlendirmesinden sorumlu olduğunun kabulü gerekmektedir. Fakat bu durumda irdelenmesi gereken konu, konsültan hekimin hukukumuzdaki hangi sorumluluk türüne göre sorumluluğunun doğacağı hususudur.

Doktrinde Hakeri[6], eğer hekim hastanın bilgisi dışında konsültan hekime danışıyorsa bu durumda konsültan hekim ile arasında sözleşmesel bir ilişki oluşmadığından, fakat hastanın bilgisi dahilinde konsültan hekime danışılıyorsa hasta ile konsültan hekim arasında da sözleşmenin kurulacağını belirtmiştir. Bu durumda hastanın bilgisinin olmadığı durumlarda konsültan hekim ile müdavi hekim arasında alt vekalet ilişkisi olduğunu kabul etmek gerekecektir. Alt vekalette de asıl vekil tarafından tayin edilen alt vekil yardımcı kişi gibi asıl vekile yardımcı kişi konumundadır; fakat alt vekil ile yardımcı kişi arasındaki temel fark alt vekilin, nitelikli yardımcı olmasıdır.[7] Ancak yine de bu durumda müdavi hekim ile konsültan hekim arasında alt vekalete benzer bir ilişki kurulmaktadır. Çünkü müdavi hekim tamamiyle hastanın tedavisini konsültan hekime devretmemektedir. TBK’nın 507. maddesinde alt vekalet ilişkisi şu şekilde düzenlenmiştir: “Vekil, yetkisi dışına çıkarak işi başkasına gördürdüğünde, onun fiilinden kendisi yapmış gibi sorumludur. Vekil başkasına vekâlet vermeye yetkili ise, sadece seçmede ve talimat vermede gerekli özeni göstermekle yükümlüdür. Vekâlet veren, her iki durumda da vekilin kendi yerine koyduğu kişiye karşı sahip olduğu hakları, doğrudan doğruya o kişiye karşı ileri sürebilir.” Konsültasyon ilişkisi birebir alt vekalet tanımına uymamaktadır. Konsültan hekim yalnızca müdavi hekimin uzmanlık alanı dışındaki, kendi uzmanlık alanına giren hastalıklar veya kompleks durumlarda müdavi hekime tedavide öneriler sunabilir. Yukarıda da bahsetmiş olduğumuz gibi konsültan hekimlik bir nevi bilirkişilik gibidir. Hakimin uzmanlık gerektiren konularda bilirkişiye danışması gibi müdavi hekim de kendi uzmanlık alanı dışında başka bir uzmanlık alanını ilgilendiren konularda konsültan hekimden görüş istemek zorundadır. Alt vekalet ilişkisi hastanın tedavisinin başvurduğu hekimin tayin ettiği birisi tarafından üstlenilmesidir. Konsültasyon ilişkisinde tedaviyi üstlenme durumu yoktur. Eğer konsültan hekim hastanın tedavisinin değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorsa bunu müdavi hekimle birlikte tartışarak gerçekleştirmek zorundadır. Müdavi hekim ile konsültan hekim arasında görüş ayrılığı olduğu durumlarda eğer müdavi hekimin haklı gerekçeleri varsa sorumluluğunu üstlenmek şartıyla konsültan hekimin önerilerini dikkate almaz veya hasta konsültan hekimin görüşünü kabul ediyorsa müdavi hekim hastanın tedavisini üstlenmeyi bırakabilir. Ancak bu durum konsültasyonun hastanın bilgisi dahilinde gerçekleştiği durumlarda mümkündür.

TTB Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 19. maddesinde de “Konsültasyon sürecinde konsültan hekim de hastanın sürekli hekimi gibi hastadan sorumludur.” Denilmek suretiyle konsültan hekimin sorumluluğu düzenlenmiştir. Hastanın konsültasyondan bilgisi olduğu veya konsültasyonu kendisinin talep ettiği durumlarda konsültan hekim ile hasta arasında da ayrı bir vekalet sözleşmesi kurulduğunun kabulü gerekecektir. Burada önemli olan nokta konsültan hekim ile müdavi hekimin sorumluluklarının müteselsil mi yoksa bağımsız mı olduğu hususudur. Bu durumda eğer hastanın tedavisi disiplinler arası bir tedavi ise ve müdavi hekim ile konsültan hekim tedaviyi birlikte planladılar ise müteselsil sorumlu olduklarının kabulü gerekecektir. Ancak, hastada oluşan zararın yalnızca konsültan hekimin önerisinin uygulanması sonucunda oluştuğu belirlenebiliyorsa ve konsültan hekimin önerilerinin uygulanmasının hastada zarara yol açabileceği müdavi hekim tarafından bilinmiyor ise bu durumda zarardan yalnızca konsültan hekim sorumlu tutulacaktır.

Hastanın özel hastaneye başvurduğu durumlarda hasta ile hastane arasında vekalet sözleşmesini de içeren karma nitelikli hastaneye kabul sözleşmesi imzalanmış olduğundan hastanın konsültasyon sonucunda uğradığı zararlardan yine hastane sorumlu olacak; ödediği tazminatı konsültan hekime rücü edebilecektir. Bu noktada konsültan hekimin hastane ile arasında iş sözleşmesi olup olmaması bir önem arz etmemektedir.

Devlet hastanesine başvuran hasta açısından da idare, hasta ile arasındaki hizmet ilişkisine göre sorumlu olacak ve ödediği tazminatı Anayasa madde 40 ve 657 Sayılı Kanun’un 13. Maddesi gereğince kamu görevlisi konsültan hekime rücu edebilecektir.

4. Konsültasyon Konusunda Yargıya Yansıyan Hukuki Sorunlar

Konsültasyon konusunda yargıya yansıyan hukuki sorunlar çoğunlukla konsültasyon istenmemesine ilişkin sorunlardır. Nitekim konsültasyon istenmemesi de yargıya yansıyan dosyalar arasında hekimin sorumlu tutulduğu yaygın sorunlardan birisidir. Özellikle de konsültasyon istenmemesi hususu hekimin cezai sorumluluğunda sıklıkla irdelenen bir konudur. Konsültasyon istenmemesi yargı kararlarında çoğunlukla tıbbi ihmal olarak nitelendirilmektedir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2017 tarihli bir kararında hasta trafik kazası nedeniyle hastaneye getiriliyor ve kişinin Adli Tıp Kurumunun 17.02.2006 tarihli raporunda trafik kazası sonucu genel beden travmasına bağlı çok sayıda kaburga kırıkları, kalça kemiği kırığı, kafatası kırığı, köprücük kemiği kırığı ile birlikte iç organ yaralanması ve gelişen komplikasyonlar sonucu öldüğü tespit ediliyor. Dosya kapsamında yer alan Yüksek Sağlık Şurasının 15-16 Ocak 2009 tarihli raporunda ise sanık doktorun multipl travmalı hastaya yaklaşımının hatalı olduğu, kırıkları tespit edemediği, ağır travmaya rağmen sevk etmediği, gerekli konsültasyonları yapmadan hastayı evine gönderdiği, hastayı multipldisipliner değerlendiremediği ve tıbbın gereklerini yapmadığından kusurlu olduğunun bildirilmesi karşısında mahkeme Yüksek Sağlık Şurası’nın raporlarının mahkemeyi bağlamadığı gerekçesi ile eksik incelemeye dayanarak taksirle öldürme suçundan hüküm kuruyor. Yargıtay, olayda görevi kötüye kullanma suçunun oluştuğu bu nedenle de taksirle öldürme suçundan hüküm kurulamayacağını belirterek bu kararı bozuyor. Ceza Genel Kurulu da konsültasyon istememesi ve sevk etmemesinin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğunu belirtiyor. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2017/271 E., 2017/278 K.)

Bu karar hekimin konsültasyon istememesinin ihmal olarak değerlendirilmesi ve ihmalde de illiyet bağının aranıp aranmayacağının irdelenmesi açısından oldukça önemli bir karardır. Nitekim Yargıtay ihmalde illiyet bağının aranmayacağı yönünde hüküm kurmuştur.

Yine Ceza Genel Kurulu’nun önüne gelen benzer konudaki bir uyuşmazlıkta trafik kazası sonrasında hastaneye getirilen hastanın gerekli konsültasyonları yapılıyor fakat ağır durumu olan hastaya ilişkin konsültasyonlarda ilgili uzmanların cerrahi müdahaleye gerek yoktur şeklinde görüş bildirmesi üzerine hasta müşahede altında tutulmadan taburcu ediliyor. Fakat hastanede üroloji uzmanı bulunmaması sebebiyle üroloji biriminden konsültasyon alınamıyor. Eve vardıklarında hastayı ilk muayene eden hekim hasta yakınlarını arayıp hastanın idrarını yapıp yapmadığını soruyor ve eğer birkaç gün içerisinde yapamazsa hastaneye başvurmaları gerektiğini söylüyor. Taburcu edildikten sonra hasta hiçbir şekilde yemek yiyemiyor. Bunun üzerine kazaya sebep olan firmanın müdürü hastayı ziyarete geliyor ve hastayı bir de kendi firmalarının işyeri hekimine göstermek istiyor. İşyeri hekimi de birkaç ilaç veriyor hasta biraz rahatladıktan sonra tekrar istifra etmeye devam ediyor ve sonrasında da idrarını kanlı bir şekilde yapmaya başlıyor. Yakınları hastayı tekrar aynı hastaneye götürmek için ambülans çağırdıklarında hasta fenalaşıyor ve ambülans hekimleri hastanın öldüğünü tespit ediyor. Olayda ilgili hekimlerin konsültasyon notlarında aynen şu ifadeler yer alıyor: “hastanenin acil bölümünde görevli olan sanık Dr. Yavuz Pirhan tarafından saat 13.20 itibariyle düzenlenen konsültasyon kağıdında; “Genel Cerrahi Acil Notu, saat 13.00’de iş kazası nedeniyle acil servise başvuran hasta yatırıldı. TA 110/60, Nb 78/dk, genel durum orta, bilinç açık, oryente ve koopere idi. Yapılan batın muayenesinde batın rahat, rebaund, hassasiyet yok (0), ciltte laserasyon var (+), hastadan CBC, biyokimya, direkt abdomen grafisi, batın BT (Bilgisayarlı tomografi) ve batın USG (ultrasonografi) tetkikleri istendi”, saat 15.20’de tekrar değerlendirildiğinde; “hemogram normal, hb 15.7, batın USG’de dalak alt lojda mayi var (+), batın BT normal, hastaya USG’deki mayi nedeniyle parasentez uygulandı, sonuç negatif olarak geldi ve hastanın mevcut haliyle genel cerrahi açısından acil operasyon endikasyonu yoktu, hastaya ortopedi, üroloji, beyin cerrahi konsültasyonları önerildiği” bilgilerine yer verildiği, Üroloji uzmanı sanık M. Cemil Uygur tarafından saat 13.00 sıralarında düzenlenen konsültasyon notunda; “Üretradan kanlı akıntı gelen hastanın görüldüğü, bilinci yerinde ve koopere olduğu, pelvik ağrıdan yakındığı, üretradan kanlı akıntı geldiği, suprapubik kitle olmadığı, hastanın idrar yapabildiğini söylediğini, 15-20 cc hemorajik idrar yaptırıldığı, PA Pelvis grafisinde smyphysis pubis ayrılmış, alt üriner sistem travmasının mevcut olduğu, ancak boyutlarının anlaşılabilmesi için danışılması gerektiği”, buna ilaveten bilgisayar kayıt sistemine alınan notta; “travmanın boyutunu değerlendirmek için 1. Pelvik CT, 2. Retrograd Üretrografi önerildiği, hastanın sonuçlarına göre tekrar görüleceği", saat 15.15’de alınan notta ise, “Radyoloji bölümünün retrograd üretrogram çekilemediğini belirtmiş olduğu, abdominal CT de sol böbrek toplayıcı sisteminde taş mevcut olduğu, mesanenin ve prostatın doğal yerinde olduğu, perivezikal hematom ve yer değiştirme izlenmediği, hastaya travmatize etmeden 18 F ve 20 F Foley sonda denendiği, ancak mesaneye geçiş olmadığı, bu işlem sırasında zorlama yapılmadığı, hastada glop vezikal gelişirse icapçı üroloji uzmanına haber verilerek perkütan sistostomi takılabileceği, hasta ortopedi veya genel cerrahi tarafından explore edilirse sistostomi açık olarak konulabileceğinin önerildiği”, saat 18.30'da da “hastanın idrar durumunu öğrenmek için doktorun acil servise geldiği” hususlarının yer aldığı, Beyanlarına göre hastanın hem ortopedi uzmanı sanık M. Ataç Karakaş hem de ortopedi asistanı sanık Dr. Tolga Koşar tarafından muayene edilmesinden sonra sanık Tolga tarafından düzenlenen konsültasyon notunda; “Bilinç açık oryente ve koopere, TA 11/60, Nb 70, pelvik instabil, bilateral alt ekstremite motor muayene (+), nörolojik defısit (0), sol pubis inferior kenar ve sol acetabilum ön duvarda fraktür (+), olup ortopedik olarak hastaya cerrahi müdahale düşünülmediği, ortopedik cerrahi endikasyonu olmamakla beraber, bir buçuk ay yatak istirahatinin uygun görüldüğü” açıklamasının yapıldığı, Göğüs cerrahisi uzmanı olan sanık Derya Balcı Köroğlu tarafından yapılan konsültasyonda, “Hasta görüldü, hipotermik, terli, soluk, preşok solunum sesleri doğal, PA’da sol 3 ve 4. kotlarda fraktür izleniyor. Sağda 6. kot fraktürü, parankim doğal, sinüsler açık, göğüs cerrahisi açısından acil patoloji düşünülmedi. Genel anestezi alabilir, PA Akciğer grafisi ile takibi uygundur” şeklinde kayıt tutulduğu, Öleni hastanede bulunduğu süre içinde muayene eden tanık nöroşirürji uzmanı Op. Dr. Serhat Fuat Erten tarafından düzenlenen konsültasyon notunda; “04.08.2006 günü saat 11:45 sıralarında duvarla kamyonet arasında sıkışan hastanın göğüs ve karın bölgesinde travma meydana geldiği, soluk alıp verme sırasında ağrıdan yakındığı, genel durumunun orta-iyi, şuurunun açık, koopere ve oryente olduğu, her iki alt ekstremite hareketlerinin ağrılı olduğu, sol 3-4. kotlarda fraktür, 6. kotta fraktür, solda pubis deplase fraktürü, tespit edildiği, nöroşirürji yönünden halen acil cerrahi endikasyonunun bulunmadığı, ortopedi, üroloji ve göğüs cerrahisinin önerilerine uyulmasının uygun olduğu… Baştabip Yardımcısı Op. Dr. A. Onur Çetin tarafından 11.08.2006 tarihli değerlendirmede; “Yasin Ünal ile ilgili evraklar ve tomografi filmlerinin incelendiğini, hastanın 04.08.20006 tarihinde saat 12.00’de acil servise iş kazası-araç dışı trafik kazası nedeniyle getirildiğini, acil serviste nöbetçi genel cerrahi asistanı Dr. Yavuz Pirhan tarafından takip edildiğini, hastanın genel cerrahi, göğüs cerrahisi, beyin cerrahisi, ortopedi ve üroloji bölümlerine konsülte ettirildiğini, hastayı gören uzman hekimlerin bizatihi kendi el yazıları ile belirttikleri konsültasyon kağıtlarının fotokopilerinde görüldüğü gibi, patolojik bulguları tespit etmelerine rağmen hastayı hospitalize ederek ileri tetkik tedavileri önermemelerinin hayata mal olan önemli eksiklikler olduğu kanaatine varıldığını, bu eksikliklerin hangi hekimler tarafından ve ne oranda olduğunun ileri incelenmesinin gerektiği” kanaatinin belirtildiği, 4483 sayılı Kanun kapsamında yürütülen idari tahkikat sırasında görevlendirilen göğüs cerrahisi uzmanı Op. Dr. Arif Osman Tokat tarafından verilen 17.11.2006 tarihli raporda; “...Hastanın taburcu edilmesi sırasında göğüs cerrahisi uzmanından görüş alınmadığı, hastanın vefatında göğüs cerrahisi uzmanın hatası veya eksikliği olduğunu söylemenin doğru olmadığı” kanaatinin ifade edildiği…” Bu olayda Ceza Genel Kurulu, dosya kapsamındaki bilirkişi raporları ışığında hastanın ölümünün komplikasyon sonucu gerçekleştiği, hekimlerin ölüm olayından sorumlu tutulamayacakları, fakat gerekli konsültasyonları istemedikleri ve istedikleri konsültasyonlar sonucunda da hastanın cerrahi müdahale gerektiren durumu olmadığı yönünde görüş bildirilmesi sonucunda eksik konsültasyonlar ışığında hastanın müşahede altında tutulması gerekirken yatışı yapılmadan taburcu edilmesinin hekimlerin ihmali olduğu ve bu nedenle de görevi ihmal suçunu işlediklerine karar vermiştir. (Yargıtay CGK, 2014/12-103 E., 2014/552 K.) Bu karar da yine konsültasyon istenmemesinin her ne kadar oluşan zarardan sorumlu tutulamasalar dahi hekimlerin ihmali kapsamında olduğunun belirlenmesi yönünden oldukça önemli bir karardır.

Yargıtay bir başka kararında da gerekli konsültasyonun hastanın tedavi ve teşhisinde tıbbi özen eksikliği olduğu ve bu husus araştırılmadan hüküm kurulmasının da eksiklik olması sebebiyle bozma kararı vermiştir (Yargıtay 4. CD, 2005/15317 E., 2005/9505 K.). Bu karar da Yargıtay tarafından konsültasyon istenmemesinin tıbbi özen hatası olarak değerlendirilmiş olması açısından oldukça önemli bir karardır.

Nitekim Danıştay da konsültasyon istenmemesini hizmetin kusurlu işlemesi olarak değerlendirmiş ve davacılar lehine maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğine karar vermiştir.[8]

SONUÇ

Konsültasyon, hekimlerin birbirleri ile işbirliği anlamına gelmekte ve özellikle kompleks ve multidisipliner vakalarda hastalığın teşhis ve tedavisinin doğru yapılabilmesi açısından oldukça büyük öneme sahip olmaktadır. Konsültasyonun yazılı yapılması esas olmakla birlikte ispat açısından da oldukça önemlidir. Nitekim müdavi hekim ile konsültan hekim arasında tedaviye ilişkin görüş ayrılıkları yaşandığında da bu görüş ayrılıklarının da yazılı olarka tutanak altına alınması gerekmektedir. Konsültasyona ilişkin yargıya sık yansıyan sorunların başında konsültasyon istenmemesi gelmektedir. Konsültasyon istenmemesi özellikle ve sıklıkla hekimin cezai sorumluluğuna yol açmakta ve Yargıtay tarafından ihmal olarak değerlendirilmektedir. Danıştay da konsültasyon istenmemesini hizmet kusuru olarak değerlendirmekte ve konsültasyon istenmemesine bağlı olarak gelişen zararın ağırlığına göre maddi ve manevi tazminat sebebi olarak değerlendirmektedir. Henüz konsültasyon istenmemesine ilişkin Yargıtay’ın önüne gelen bir özel hukuk dosyası bulunmamakla birlikte yargı mercilerinin birbirleri ile istikrarlı kararlar verme ilkesine dayanarak Yargıtay’ın konsültasyona ilişkin özel hukuk uyuşmazlıklarında da konsültasyon kaynaklı eksiklikleri zararın ağırlığına göre Danıştay ile aynı doğrultuda maddi ve manevi tazminat sebebi olarak değerlendireceği kanaatindeyim.

 

KAYNAKÇA

Banu Karakuş Yılmaz, Acil Serviste Hekimin Yükümlülükleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Medeniyet Ünivesitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2019

Ece Sindel, Hekimin Özen Yükümlülüğü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çankaya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014

Hakan Hakeri, Tıp Hukuku, 20. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2020

Hakan Karpuz, Kardiyovasküler Hastalıklar ile İlgili Kusurlu Tıbbi Uygulamalar, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü, 2015

Mehmet Selçuk, Çekinik (Defansif) Tıp, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2015

Şafak Parlak, Levent Börü, Alt Vekalet, TBB Dergisi 2011, S: 96

Yakup Korkmaz, Tıbbi Konsültasyon ve Kusurun Paylaştırılması Sorunu, TBB Dergisi 2019, S: 140

 

 

 

 

[1] Yakup Korkmaz, Tıbbi Konsültasyon ve Kusurun Paylaştırılması Sorunu, TBB Dergisi 2019, S: 140

[2] Danıştay 15. Daire, 2013/4518 E., 2016/4034 K.

[3] Korkmaz, a.g.e., s.253

[4] Korkmaz, a.g.e., s.248

[5] Hakan Hakeri, Tıp Hukuku, 20. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2020, s.210

[6] Hakeri, a.g.e, s.219

[7] Şafak Parlak, Levent Börü, Alt Vekalet, TBB Dergisi 2011, S: 96

[8] Danıştay 15. Daire, 2016/7937 E., 2016/1327 K.